• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
ATEŞNET
SİTE HARİTASI

Fıkralar 2

                  Dini Fıkralar    
                                  Oruç
      
       Cemal Dursuna soruyor:-Ula Dursun sen nafile oruçlu olsan ve ben de sana hamsi ikram etsem ne kadar yersin? Dursun: 100 tane yerim. Cemal: Olur mu uşağım ilk hamsiyi yediğinde oruç bozulur, diğer 99 sayılmaz. Dursun bu espiriyi çok sever. O da yolda gördüğü İdrise sorar: -Ula İdris sen nafile oruçlu olsan ve ben sana hamsi ikram etsem kaç hamsi yersin? İdris:- 50 tane falan. Dursun:-Ula 100 tane deseydun sana birşey anlatacaktum.
                                 Kevser       
     İmam Hatip Lisesinde teftiş yapan bir müfettiş sınıfa girer.. Ders Kur'an-ı Kerim'dir. Bir öğrenciyi kaldırarak ismini sorar. Öğrenci:"Fatih" diye cevap verir.. Müfettiş : "Peki öyleyse yavrum Fatiha suresini oku bakalım.."..çocuk sureyi okur. Sıra başka bir öğrenciye gelmiştir. Müfettiş yine sorar.."İsmin ne kızım?"..çocuk cevap verir: "Meryem ama arkadaşlar bana kısaca Kevser derler."
                        Maymundan mı?        
    Din dersi öğretmeni, öğrencilere bütün insanların Adem ve Havva'dan geldiğini söyledi. Bir öğrenci söz aldı:
-- Yapma be hocam babam bizim maymundan geldiğimizi söyledi.
-- Sevgili çocuğum, dedi öğretmen, sizin özel aile tarihiniz bizi hiç ilgilendirmiyor.
                   Allah Şimdi Ne Yapıyor?     
           Bir gün çölde yaya giden bir dervişin önüne bir atlı çıktı:
-Baba, dedi, bir müşkülüm var. Beni aydınlatır mısın?
Derviş yanıt verdi:
-Elimden gelen bir şeyse, hay hay, oğlum.
-Şunu öğrenmek istiyorum : Şu anda Allah ne yapıyor?
Sualin münasebetsizliğine içerliyen derviş, hic belli etmemiş :
-Yanıt veririm ama, bir şartla, sen o attan in, ben bineyim.
-Neden?
-Böyle yüksek bir suale yüksekten yanıt vermek gerekir de ondan!
Adam attan inmiş, derviş binmiş.
Adam:
-Hadi, demiş söyle bakalım. Allah şimdi ne yapıyor?
Derviş :
-Ne yapacak, demiş, atı senin gibi budalanın elinden alıp, benim gibi akıllıya veriyor, demiş. 
                                      Atta    
      Temel iyice yaşlanmış, yaş doksan beş olmuş. Bir gün Azrail çıkagelmiş. Temel, ' Ne yapsam da paçayı yırsam' diye düşünmeye başlamış. 'Hah buldum. Çocuk taklidi yapayım, beni tanımasın demiş' Azrail iyice yaklaşınca başlamış ağlamaya:
Ingaa! Ingaa!
Azrail Temel'in kulağına eğilmiş ve şöyle demiş:
- Atta! Atta

             ***RAMAZAN FIKRASI***


   Ateist bir adam bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere bakıyormuş.
"-Evrim ne güzellikler yaratıyor!" diye düşünüp mest oluyormuş.
Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamış.
Adam
bütün gücüyle kaçıyormuş ama her arkasına bakışta ayinin daha
yaklaşmış olduğunu fark ediyormuş. Dakikalarca  
süren bir kaçısın sonunda adamın ayağı yerdeki dala takılmış, ayı
adamın üzerine atlamış, pençesini kaldırmış. Tam vurmaya
hazırlanırken adam "TANRIM!!!" diye bağırmış...........
Bir anda zaman durmuş,ayı donmuş,ormandaki nehir bile akmaz olmuş.
Bir anda orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık huzmesi adamın
üzerine parlamış.
Çok derinden gelen ilahi bir ses adama:
"Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun? Seni sevgili bir kulum mu saymalıyım?"demiş.
Adam utanç içinde: "Biliyorum bunca yıldan sonra dindar
biri olmayı istemem haksizlik, ama belki AYIYI dindar yapabilirsiniz." demiş.
Ses: "Peki." diye karşılık vermiş ve ışık kaybolmuş. Nehir tekrar
akmaya başlamış. Her şey eski haline dönmüş. ayı pençesini indirmiş ve ardından iki pençesini de göğe doğru çevirmiş, ve konuşmaya
başlamış:  
"Allahım , senin rızkınla orucumu açıyorum, hamd olsun verdiğin
nimetlere..

 
Hayvan Fıkraları
Deve Kuşu 
   Bir gün bir tavşan ormanda neşeyle yürüyormuş. Derken karşısına tanımadığı bir mahlukat çıkmış. "Nesin sen" diye sormuş "Ben katırım. Annem eşşek, babam ise bir attır" demiş. Tavşan "hmm... hayli enteresan" diyerek yoluna devam etmiş. Derken yine tanımadığı bir hayvana rastlamış. "Peki sen nesin?" "Ben bir kurt köpeğiyim. Annem köpek, babam ise kurttur." Tavşan yine enteresan diyerek ilerlemiş. Ancak bu sefer karşısına ne idüğü belirsiz bir hayvan daha çıkmış. "Sen de kimsin?" "Ben bir devekuşuyum" "Hadi ordan..."
Yarasa
    3 kardeş yarasa avlanmaya giderler anne yarasada ev de yemekle uğraşırken kapı çalar büyük kardeş gelir anne anne der şuradaki arabadaki insanları görüyor musun , evet oğlum işte onların hepsinin kanı emdim der. Annesi aferin oğlum gel bir şeyler hazırladım otur atıştırırsın. O arada tekrar kapı çalar. Ortaca kardeş gelmiştir. Anne anne şuradaki binaları görüyor musun evet oğlum işte onların hepsinin kanını emdim. Annesi aferin der gel sende bir şeyler atıştır derken kapı yine çalar anne kapı açtığında küçük kardeşi görür ve oğlum sana ne oldu sorar. Bizimki paramparçadır anne anne şuradaki gökdelenleri gördün mü evet oğlum işte ben onları görmedim…
Ormanlar Kralı 
   Orman Kralı aslanın birinin canı çok sıkılmış, şöyle bir ormanı gezeyim, tebamla eğleneyim biraz demiş... Ormanda gezerken bir devekuşu görmüş, yakalamış devekuşunu boynundan, öteki pençesiyle de "Şak, şak, şak" diye üç tokat atmış hayvana, "Söyle!" demiş, "Kim bu ormanın kralı?" Devekuşu ürkekçe "Sensin aslan abi" demiş, "Tabi benim" demiş aslan ve "Şak, şak, şak" diye üç tokat daha atıp fırlatmış hayvanı. Derken aslanın karşısına bir kurt çıkmış, tutmuş kurdu boynundan; "Şak, şak, şak" diye atmış tokadı, "Söyle" demiş "kim bu ormanın kralı?", kurt da ürkek "sensin aslan abi" demiş, Aslan da "Tabi benim" demiş, "Şak, şak, şak" diye üç tokat daha atmış, fırlatmış bir kenara. Derken bu defa aslanın karşısına bir fil çıkmış, tam sıyırtacağı sırada kurt ve devekuşu gelip "Sen bu ormanın kralı değil misin aslan abi? şu giden file haddini bildir" demişler. Bu gazı alan aslan koşmuş tutmuş fili "Şak, şak, şak" diye patlatmış tokadı ve hemen sormuş "Söyle; kim bu ormanın kralı?"... Filin kafası atmış, tutmuş hortumuyla bunu "Pat, pat, pat" diye üç kere yere çarpıp fırlatmış atmış... Aslan yerden zorlukla kalkıp elleriyle üstünü silerken file dönmüş ve şöyle demiş "Bilmiyorsan bilmiyorum de kardeşim!"
Kutup Ayısı 
    Yavru kutup ayısı babasının yanına gelip sormuş "Baba ben gerçekten kutup ayısı mıyım?" "Elbette yavrum nereden çıkardın bunu?" "Allah Allah?!.." deyip gitmiş yavru ayı. Bu sefer annesinin yanına gitmiş ve sormuş, "Anne ben gerçekten kutup ayısı mıyım?" "Tabii evladım kutup ayısısın." Yine "Allah Allah?!.." deyip, yeniden babasının yanına gitmiş yavru ayı. Bir daha sormuş "Yaa baba Allah aşkına doğru söyle bak beni evlatlık falan almadınız degil mi? yani ben sizin öz oğlunuzum." Baba dayanamamış artık "Oğlum dedim ya sana bizim oğlumuzsun diye, hem sen neden ikide birde soruyorsun ki bunu?" Yavru ayı: "Donuyorum baba, donuyorum..." 
Politik Fıkralar
Kökden Dinci 
    New York'ta küçük bir çocuğu azgın bir köpeğin dişlerinden kurtaran ve hayvanı boğan iri yarı delikanlının yanına koşan muhabir sormuş:
- Kahraman Amerikalı, çocuğun hayatını kurtardı diye yazabilir miyim?
- Ben Amerikalı değil Afganistanlıyım, demiş adam.
Ertesi gün gazetede manşet:
'Köktendinci Müslüman, Central Park'ta bir köpeği boğdu. FBI olayın El Kaide bağlantısını araştırıyor...'
Biz Onu da Düşündük
    Sakıp Sabancı Ağa'ya bir gün demişler ki : -Ağa bu dünyada her şey güllük gülistanlık. Nereye baksak her tarafta senin şirketleri, fabrikaları görüyoruz (marSA, yünSa, lasSA, toyotaSA). Burada işin iş. Ya diğer tarafta ne olacak, orada ne yapacaksın, nasıl kurtulacaksın zebanilerden?.. Sakıp Ağa gülmüş : -Biz onu da düşündük. Bir tarafımızda iSA, diğer tarafımızda muSA
Bakan ve Basın
   Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti.Ne yapsa makbule geçmiyor, basın her gün kendisiyle uğraşıyordu.Nihayet :
-Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun, diye düşündü ve ilan etti :
-Pazar günü saat 10'da bakan denizin üzerinden yürüyerek geçeceğim.
Pazar sabahı saat 10'da tüm basın mensupları toplandılar orada. Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı. Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti. Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.
Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu başlık okundu :
-Bakan yüzme bilmiyor!
İsrafsız Hayır 
    Maddi durumu son derece kötü olduğu halde, bol bol ihsan ve yardımda bulunmaya devam eden Hasan b. Sehl'e:
İsrafta hayır yoktur, dediler.
O da şöyle cevap verdi:
Hayırda da israf yoktur.
O da Gelsin
   Bestekar Halil Poyraz, kendisini yemeğe davet eden bir dostuna telefon ederek:
Bu gece beni beklemeyiniz Efendim, demiş. İlham geldi onunla meşgulüm.
Arkadaşı cevap vermiş:
Onu da getir üstadım, birlikte yeriz.
İkinci Kim 
   Bir gün birisi üstat Necip Fazıl'a:
'Efendim dünyanın en büyük iki şairini seçmişler.' Deyince üstat hemen sormuş:
İkincisi kim oldu? 
Mantık
Amerika'ya Oxford üniversitesine matematik tahsili için giden genç sömestri tatili için evine dönmüştü. Annesi, dört gözle beklediği çocuğu için en güzel hazırlıkları yapmıştı. Özellikle de, oğlunun tavuk sevdiğini bildiği için, nar gibi kızarmış iki de tavuk yapmıştı.
Çocuk eve girince büyük bir sevinçle karşıladılar ve anne oğlunun uzun yoldan geldiğini ve çok acıkmış olduğunu düşünerek hemen onları mutfağa aldı. Nar gibi kızarmış tavuklar ise masada, en tok adamın bile iştahını kabartacak şekilde ihtişamlı duruyordu. Baba oğluna sordu:
- Eee! Anlat bakalım oğlum üniversitede neler öğrendiniz?
- Baba, pek çok şey gördüğümüz söylenemez. Fakat bize 'mantık' diye bir konu öğrettiler. Harikulade bir şey! Bak baba, bu mantık sayesinde mesela masada üç tane tavuk olduğunu sana ispatlayabilirim.
Baba büyük bir hayret içerisinde:
-Yaa! Öylemi!.. Nasıl ispatlayacaksın?
- Bak baba, şu 1. tavuk şu ise 2. tavuk değil mi?
- Eveet?
- İşte 1, 2 daha 3 eder. O halde masada 3 tavuk vardır.
- Yaa! Öyle mi!..
Baba büyük paralar harcayarak, büyük umutlarla, büyük bir ülkenin en büyük üniversitesine gönderdiği oğlunun böyle saçma sapan şeyler öğrenerek dönmesine canı çok sıkılmıştır ve hanımına dönerek kızgın bir sesle:
- Bak hanım şu 1. tavuğu sadece sen yiyeceksin. 2.sini de ben yiyeceğim. 3.sünü de oğlumuz yesin... 
İğneleyici Fıkralar 
Güvercin
    Güvercin
Hocaya sormuşlar
-- Hz.Nuh'un gemisine zeytin dalını getiren güvercin dişi miydi, erkek miydi7
Hoca hemen cevaplamış:
-- Mutlaka erkekti, dişi olsaydı ağzını uzun zaman kapalı tutamazdı ki.
Kafamı Dinlerim 
    Bir hayli yaşlı olan Fadime ve Temel'e basın mensupları sormuş:
-Kaç yaşındasınız?!
-Seksen yedi, demiş Fadime.. Yüz yaşıma kadar yaşayacağım..
-Ben de seksen yedi, demiş Temel.. Ben yüzbir yaşıma kadar yaşayacağım.
-Neden bir yıl fazla yasamak istiyorsunuz?.?
-Hiç değilse bir yıl kafamı dinlerim.
Saf mısın? 
    Gazete satıcısı, tuttuğu köşesinde bağırıyordu:
- İkinci baskııı... 100 bin lira... İkinci baskııı... 100 bin lira...
Birisi parayı ödedi, gazeteyi aldı gitti. Biraz sonra geri dönüp, söylenmeye başladı:
- Niye yalan söylüyorsun? 100 bin liraya sattığın gazetenin üzerinde "Fiyatı 50 bin liradır" yazıyor.
Gazete satıcısı, pişkin:
- Aman amca! Sen gazetenin her yazdığına inanacak kadar saf mısın?
En Zor Dil
   Yedi sekiz dil bilen bir bilgeye: Üstad!.. diye sormuşlar. Gerçek bir uzman olarak bütün dillerin özelliğini biliyorsunuz. Söyler misiniz acaba, en anlaşılmaz dil hangisidir? Bilge zat hiç düşünmeden cevap vermiş:, Kadınların dili.
Siyah Elbise 
    Öğretmen derste anlatıyordu: Gelinler nikah töreninde neden beyaz giyer, bilir misiniz? Çünkü bu onun en mutlu günüdür. Arkadan bir ses yükselir: Simdi damatların neden siyah elbise giydiklerini anladım.
Kardeş
   Meydanlarda atıp tutan politikacılarımızdan biri hacca gitmiş. Hac farizasını yerine getirirken sıra gelmiş şeytan taşlamaya... Eline almış taşları, iç huzuru ile şeytan taşlamaya koyulmuş...
Ama o da ne? Taşın düştüğü yerden bir feryat, bir yakınma yükseliyor ki sormayın gitsin...
Şeytan hem ağlıyor hem de bir şeyler söylüyor.
Bizim politikacı merak etmiş, kulak kabartmış. Şeytan:
- Olur mu böyle olur mu, diyormuş, kardeş kardeşi vurur mu?
Hayal
   Bir kadın kitapçıya girip sormuş: - 'Kadınların hakimi: erkek' adlı kitabınız var mı?
Kitapçı cevap vermiş: Biz de hayali kitaplar satılmaz... 
Ölüye Dürüstlük 
    Zenginin biri, ölüm döşeğindeyken biri doktor, biri papaz, diğeri avukat 3 yakın arkadaşını çağırmış. Bir ricada bulunmuş:
"Ömrüm boyunca biriktirdiğim 300.000 $ lık tasarrufum var. bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyoum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Her birinize şimdi 100.000$ vereceğim. Bu paraları ne olur benim cesedimi gömerlerken kefenimin iç cebine koyuverin."
Aradan bir kaç gün geçmiş ve eleman ölmüş. Üç arkadaş sözlerinde durmuşlar!!!!
Bir süre sonra doktor vicdan azabı çekmeye başlamış. Diğer 2 arkadaşına açılmış. "Hastanemizin çok acil ihtiyacı vardı, onun için 100.000$'ın 20.000$'ını hastaneye harcadım. Kefene sadece 80.000$ koydum.
"Papaz söz almış: "Maalesef ben de aynı günahı işledim. Paranın yarısını kilisenin inşaatına harcadım , Kefenin cebine 50.000$ koydum"
Avukat, "ben sözümü aynen yerine getirdim" demiş. "Kefenin cebine 100.000$'lık çek koydum"
Kasırgayı Nasıl Başlattın
   Tatil köyünde bir Amerikalı ile tanışan Türk işadamı adamı sohbet ediyorlar. Bizimki anlatıyor:
- Böyle bir tatil aklımdan bile geçmezdi. Bir yangın fabrikamı kül etti. Sigorta paramı ödeyince, "Oğlum dedim, bunca yıl eşek gibi çalıştın da ne oldu? Şimdi tatil zamanı", dedim ve bu tatile çıktım.
- Tesadüfe bak, demiş Amerikalı... Benim de çok iyi iş yapan bir restoranım vardı. Bir kasırga taş üstünde taş bırakmadı. Sigorta paramı ödeyince ben de bu tatile karar verdim.
Epey bir zaman geçtikten sonra, sessizliği bizim iş adamı bozmuş:
- Yahu anlatsana, sen kasırgayı nasıl başlattın?
Kadınları Anlamak
   Adamın biri bir gün yolda giderken Alaaddinin lambasını bulmuş. Lambayı okşamış ve içinden cin çıkmış : -Dile benden ne dilersen, demiş. Adam da : -Ya cin ben Kıbrıs'ı çok merak ediyorum, ama ne uçağa, ne de gemiye binebiliyorum. Bana oraya bir köprü yol yapsana, demiş. Cin de : -Ya kardeşim senin işin gücün yok mu? Şimdi yol yapmak için oraya bir sürü asfalt, iş makineleri demir, çelik halat falan filan lazım şimdi onunla kim uğraşacak sen başka bir şey iste, demiş. Adam da : -O zaman bana kadınları nasıl anlayacağımı söyle, demiş. Cinde adama demiş ki : -Ya senin şu yol kaç şeritli olsun.
Cennet Cehennem Karayolu
   Cennetle Cehennem arasında bir karayolu bağlantısına ihtiyaç duyulduğundan, Cennet ve Cehennem yöneticileri bir araya gelmişler ve ortak bir yol yapılmasını kararlaştırmışlar.
Çalışmalar başlamış... Cehennem, söz verilen sürede yolu tamamlamış ve ortaya kadar gelmiş, bakmış ki öbür tarafta yoldan eser yok. Bir metre bile yol yapılmamış daha...
Hemen Cennet yöneticilerini arayıp, verdikleri sözü neden tutmadıklarını, yolu neden yapmadıklarını sormuşlar.
Cennet yöneticileri boyun bükmüş:
- Kusura bakmayın, demişler, aradık taradık koskoca cennette bir müteahhit bulamadık... 
Deli Fıkraları 
Mektup
   Akıl hastanesinde koğuşları gezen başhekim, bir hastanın oturmuş, birşeyler yazdığını gördü : -Kolay gelsin, ne yazıyorsun? -Mektup yazıyorum efendim.
-Yaaa...Kime yazıyorsun? -Kendime... -Peki, ne yazılı mektupta? -İlahi doktor bey, deli misiniz siz? Mektubu daha almadım ki...İçinde ne yazdığını bileyim.
Deli miyim?
   Delinin biri, akıl hastanesinin bahçesinde, el arabasını ters çevirmiş, sürükleyip duruyordu. Bu durum, ziyaretçiyi meraklandırdı. Doktor da anlattı:
- Umutsuz hasta. Bıraktık peşini...
Ama ziyaretçi sabretti. Fırsat kolladı. Deliye sordu:
- El arabasını neden doğru sürmüyorsun?
Deli de onun kulağına fısıldadı:
- Deli miyim ben? Doğru sürersem, içine taş dolduruyorlar.
Kaçamayacağız
   İki deliyi tımarhaneye atmışlar. İki deli kaçmak için plan yapmışlar. Bir deli öbürüne git bakalım bak eğer demir parmaklıklar kısa ise arasından geçeriz. Uzun ise üstünden atlarız demiş. Deli gitmiş bakmış ve geri dönmüş. Kahretsin, kaçamayacağız, demiş. Öbürü ne oldu diye sormuş. Ne olacak hiç demir parmaklık yok da ondan demiş.
Boşları Getirdim 
   Akıl hastanesinin birinde delinin biri hasta bakıcıya çabuk bana 5 şişe kola getir demiş. Hasta bakıcı çok sinirlenmiş ve deliye 5 tokat atmış. Derken aradan zaman geçmiş deli hasta bakıcıyı yanına çağırmış ve ona 5 tokat atmış. Hasta bakıcı ona niye vurduğunu sorunca oda boşları getirdim abi demiş.
Tabi Tatlı Olmaz
   İki Deli hastanenin önündeki havuzun başında oturuyorlarmış
Birisi kalkıp havuza şeker atmış ve:
Havuzdan bir yudum almış sonra tükürmüş. Arkadaşına:
-Havuza şeker kattım ama tatlı olmadı
Arkadaşı: -Tabi olmaz karıştırmadın da ondan
Rafları Taşıyor 
   Bir deliler hastanesinde 3 deli iyileşmek üzereymiş ki, doktor gelin bakalım yanıma siz üçünüz der. 3 deli gelir doktorun yanına ve doktor der ki bak şu buzdolabını şuradan şuraya taşıyın sizi taburcu edeceğim der. Deliler tamam deyip işe başlarlar ve dolabı doktorun dediği yere koyarlar. Doktor sorar. Öbür arkadaşınız nerde? Delilerden biri: -O dolabın içinde rafları taşıyor !!
Ben Yabancıyım 
    İki deli gece yarısı sokak lambasının altında dururken iddialaşırlar. Birisi der bu aydır ötekisi inatlaşır hayır bu güneştir der, derken yoldan gecen üçüncü bir şahsa sorarlar. Oda üzgünüm ben bu mahallenin yabancısıyım bilemeyeceğim.  
Ders Bitti 
    Delileri uçağa bindirmişler, bir şehirden ötekine naklediliyorlardı. Ama o kadar çok gürültü yapıyorlardı ki, sonunda pilot dayanamadı, uçağı ikinci pilota teslim ederek içeride ne olup bittiğini görmek istedi.
Deliler uçakta hep bir ağızdan bağırıp çağırıyorlardı. Baktı, en başta, bir deli, ötekilere uymamış, akıllı, uslu oturuyordu.
-Sen neden bağırmıyorsun? diye soracak oldu.
Adam :
-Ben bunların öğretmeniyim, diye cevap verdi. Onlarda benim öğrencilerim. Şimdi teneffüsteler de onun için ses çıkartmıyorum.
Pilot, çaresiz yerine döndü. Bir süre geçti. Bir an geldi ki sesler büsbütün kesiliverdi.
Pilot:
-Aman çok güzel! diye sevindi. Herhalde kendinin öğretmen olduğunu sanan deli, ötekileri derse almış olsa gerek, diye düşündü.
Ama dakikalar geçiyor, arkadan hiç bir ses seda çıkmıyordu. Pilot biraz daha bekledikten sonra merak etti. Gidip bakmak istedi.
Bir de ne görsün! Uçağın kapısı açık ve içeride öğretmenden başka kimsecikler yok değil mi!
Dehşetle sordu :
-Öğrencilerin nerede?, diye...
-Dersler bitti. Hepsini evlerine gönderdim!
Ağaçta
   Bir müfettiş akıl hastanesini geziyormuş. Bahçeye gelince delilerin ağaçta asıldığını ama birinin yere yattığını görünce yatana sormuş .
-Neden ağaca çıktılar, demiş. O da : -Armut sanıyorlar kendilerini, demiş.
Müfettiş : -Sen armut değil misin?, demiş. O da hayır ben olgunlaşıp yere düştüm demiş.
Plan Bozuldu 
   Akıl hastanesinde deliler bir araya gelip kaçış planı yaparlar. Elebaşları planı anlatır :
-Büyük bir kütük bulup ilk önce 1. kapıyı, 2. kapıyı ve daha sonra 3. kapıyı kıracağız ve herkes başının çaresine bakıp kaçacak. Sabah olunca bir kütük bulurlar doğruca 1. kapıyı kırarlar, 2. kapıya koşup onu da kırdıktan sonra 3. kapıya yönelirler. 3. kapının açık olduğunu gören elebaşları der ki :
-Arkadaşlar plan bozuldu geri dönün.
Alık Tutuyorum 
   Deli duvara oturmuş. Elindeki oltanın ucu sokağa sarkmış....
Yoldan geçen soruyor;
- Orada balık mı tutuyorsun sen?
- Hayır alık tutuyorum.
- Tutabildin mi bari ?
- çook ... Seninle 23 oldu !
Ters Çivi
   Delinin biri, çiviyi tersine çevirerek sivri tarafına vura vura duvara çakmaya başlamış. Onun bu halini gören başka bir deli işe karışmış : -Baksana, yahu! Sen yanlış bir iş görüyorsun. Bu çivi karşıki duvarın çivisi olacak galiba, demiş.  
Canlı Gazete 
   Başhekim, akıl hastanesinin bahçesinde dolaşıyordu, bir ara baktı, bir kalabalık gözüne çarpmıştı. Hemen oraya seğirtti. Deliler bir halka oluşturmuş, ortada dönüp konuşan birini dinliyorlardı :
-Hükümet seçimleri kaybetti. Bakan hastaneye kaldırıldı...Zulüm devam ediyor....
Başhekim bu işten hoşlanmış :
-Ne yapıyorlar bunlar böyle? diye sormuş.
-Efendim, demişler.Ortadaki deli kendinin gazete olduğunu sanıyor, haberleri bildiriyor.
Başhekim daha da hoşlanmış.Dolaşmasını sürdürmüş.Az ileride birde ne görsün! Sekiz, on deli iplerle sımsıkı birbirlerine bağlanıp bir köşeye atılmamış mı!
-Onlar mı, okunup da iadeye gidecek eski gazeteler efendim...
Akıllılık İmtihanı 
    Akıl hastanesinden iki deliyi salıvereceklermiş. Doktorlar kendi aralarında "Şunlara son bir test yapalım da görelim akılları başlarına gelmiş mi?" demişler. Bunun üzerine iki deliyi bir masa başına çağırmışlar. Masanın üzerine bir kavanoz dolusu siyah zeytin, bir kavanoz dolusu da canlı hamamböceği dökmüşler ve -"Buyrun beyler, yiyiniz." demişler. Delilerden bir tanesi hemen zeytinlere saldırmış, öteki araya girmiş, -"Önce kaçanları yiyelim, öbürleri nasıl olsa duruyor!"
Göremem
    Doktor, akıl hastasına sorar:
-Bir kulağını kesersem ne olur?
-Canım yanar.
-Ya iki kulağını keserse
-O zaman iyi göremem.
-Peki ama niçin? '
-Niçini var mı canım? İki kulağımı da keserseniz gözlüğümü nereye takarım?..
Kedi Nerden Bilsin
    Adamın biri kendini fare zannettigi için akıl hastenesine düşmüş. Tedavisi bittikten sonra doktor sormuş. Şimdi sen bir fare misin yoksa insan mı?
- Deli : Fare olur mu doktor bey ben bir insanım.
- Doktor : O zaman artık gidebilirsin iyileştin artık demiş. Deli kapıdan çıkmış ve imdaaaaaat diye bağırarak tekrar içeri girmiş doktor ne oldu demiş...
- Deli : Bir kedi gördüm de ondan korktum demiş.
- Doktor : Sen hani artık kendini bir fare zannetmiyordun demiş.
- Deli : Ben fare olmadığımı biliyorum da kedi nerden bilsin demiş...
Kime Yutturuyorsun 
    Bir akıl hastası, bulunduğu kaldırımdan karşıya geçip rastladığı ilk görevliye sormuş :
-Affedersiniz, karşı kaldırım nerede acaba?
Görevli şaşırmış ama yine de karşı tarafı göstererek :
-İşte şurada, demiş.
-Kime yutturuyorsun yahu... Daha şimdi orda sordum, burayı gösterdiler!... 
Kayserili Fıkraları
Araba
   Biri Adanalı, diğeri Kayserili iki çiftçi sohbet ederken tabi haliyle zenginlikleriyle
övünecekler.Adanalı:
"Bizim orda sabah güneş doğmadan biniyoruz arabaya çiftliğin bir ucundan, akşam oluyor biz hala çiftliğin öteki ucuna yetişemiyoruz"
Kayserili de hazır cevapmış:
"Bizim de vardı öyle bir arabamız, geçenlerde satıp yeni modelini aldık."
Kayserili Çocuk ve Yahudi
    Kayseri'deki Kale Çarşısında eskiden Yahudilerin de dükkanları varmış. Bir gün Kayserili bir çocuk, elinde ortası delik irice bir altın, içerisinden lastik geçirmiş sallayarak oynuyor. Yahudi esnaf bu çocuğu görür de yerinde durabilir mi? Hemen çocuğun yanına gider;
- Oğlum elindekini bana ver, ben de sana şeker vereyim.
- Hayır vermem.
- Bir kutu şeker vereyim,
- Hayır.
- Daha ne istersen veririm.
- Her istediğimi de yapar mısın?
- Evet yaparım.
- Öyleyse sırtına bineyim. Ben 'deh!' deyince koşup 'çüş!' deyince durasın. Ben ne zaman sana anır dersem avazın çıktığı kadar anıracaksın.
Yahudi bu teklife yanaşmayacak gibi olmuşsa da altının kıymetini bildiği için
dayanamamış, çocuğun bütün istediklerini yapmaya razı olmuş.
Bizim Kayserili küçük binmiş yahudinin sırtına, çarşıda dolaştırıp her yerde anırtmış. Yahudinin sesi az çıkacak olsa daha fazla bağırtmış. Dönmüşler dolaşmışlar Yahudinin dükkanının önüne gelmişler. Yahudi:
- Ben sözümde durdum, şimdi sıra sende, hadi ver bakalım şimdi onu.
Kayserili çocuk biraz mesafeyi açıp şöyle demiş:
- Eee Sen bu eşekliğinle bunun kıymetini bileceksin de ben Kayserili olup bilmeyeceğim, öylemi!..
Kayserili ve Oğlu
   Oğlu, Kayseriliden para istedi:
"Baba 500 bin lira verir misin?"
Kayserili :
"400 bin mi? Naapçan lan 300 bini. 200 bin neyine yetmiyor...
Al sana 100 bin yeter." dedi ve çıkartıp 50 bin lira verdi.
Oğlu pişkin pişkin güldü:
"Bana zaten 50 bin lira lazımdı "
Kayserili :
"Bak kerataya, sahte para vermesem kazıklayacaktı beni..." 
Diğer Fıkralar 
Üç Ordan Beş Ordan
   Cinayet davasının sanığı olan kiralık katil, hakim karşısında suçunu kabul etmiş.
Hakim sormuş:
- Neden işledin bu cinayeti?
- Para için öldürdüm hakim bey!
Hakim yine sormuş:
- Peki kaç lira aldın?
- 5 milyar hakim bey!
- Yahu sen ne biçim adamsın! 5 milyar için adam öldürülür mü?
Kiralık katil, boynunu bükmüş:
- Ne yaparsınız hakim bey! Üç ordan beş ordan geçinip gidiyoruz işte...
Bunaklar
    Üç yaşlı adam oturup sohbet ediyorlardı.
-Birisi: "Ya ben biraz bunaldım galiba dedi. Geçenlerde kapı çaldı, açtım baktım bir kadın. Misafir geldi diye düşündüm, buyur ettim oturttum, hal hatır sordum."
-Kadın: Yahu, bey sen iyice bunadım her halde ben senin kırk yıllık karınım demez mi.
-Öteki:"Oda bir şeymi, ben geçenlerde ben merdivenlerin tam orta yerine gelmiştim, birden durdum düşünmeye başladım. Yahu, ben yukarımı çıkıyordum, aşağımı iniyordum.Bir türlü bulamadım.
-Üçüncüsü yahu sizlerde iyice bunamışsınız Allah'a şükür bende hiç öyle bunama belirtileri yok demiş. Bunu söylerken de sağ elinin iki parmağı ile sağ kulak memesini çekiştirip, tahtaya vurmuş...
Tak tak tak, adından, yine kendisi KİMOOO?! diye bağırmış.
Bilet
    Bir gün belediye otobüsündeyim, durakta teyzenin biri bindi, şoföre;"evladım acelem var ama biletim yok" dedi. Şoför ;"bin teyzecim, sonraki duraktan alırsın, ama önce bir de yolculara sor" dedi. Bunun üstüne teyze yolculara dönüp; "Pardon, bir sonraki duraktan bilet alabilir miyim?" diye sordu...
Kibrit
   Efendi sorar: - Kibrit ısmarlamıştım. Aldın mı? - Aldım efendim. - Şimdi taklit kibritler çoğaldı. Çakıyorsun çakıyorsun ateş almıyor. Dikkat etseydin de taklidi olmasaydı. - Hayır değil efendim. - Nasıl anladın? - Birer birer yakıp kontrol ettim!
Bu Daha Pahalı
    Müşteri huysuzlandı: - Garson bey! Bu etle, kaldırım taşı arasında ne fark var söyler misin? Garson hemen söyledi: - Tabii söylerim efendim. Bu daha pahalıdır.
Dilenci
    Adam, köşe başındaki dilenciye para verirken gönlünü de almak istedi:
-Ayagin topal ama şükret,ya kör olsaydın?
-Körlüğü de denedim be abi ,is yok! Yüzlük diye ellilikleri yutturuyorlar...  
Konser
    Ünlü bir sopranonun konserine giden baba oğul ilgiyle konseri dinliyorlardı. Bir ara çocuk merakla babasına sordu:
"Baba, öndeki amca elindeki sopayla niye kadını korkutuyor ?" Baba;
"Korkutmuyor oğlum, yönetiyor!"
"Eee, peki o zaman kadın niye avaz avaz bağırıyor "
Sabah Kalkmaz 
    Ressam olan iki arkadaş, sergide bir tabloyu seyrediyordu. Biri:
-Şuna bak, dedi, güneşin doğuşunu ne güzel canlandırmış.
Öbürü düzeltti:
-İmkânı yok, mutlaka güneşin batışıdır.
-Belki öyledir. Ama nasıl oluyor da bu kadar kesin konuşabiliyorsun?
-Ressamı tanırım, sabahları onbirden önce kalkmaz.
Eltime Gidiyorum 
    Yeni ilçe olan bir köye trafik ışıkları yeni konmuş, ışıkların altında bir polis bekliyor ve halkın ışıklara uymasını sağlamaya yani bir çeşit trafik eğitimi vermeye çalışıyormuş.
O sırada, bakmış ki; bir kadın, elinde tuttuğu çocuğuyla, kırmızı yanarken karşıya geçiyor. Hemen seslenmiş :
-Hanım, hanım! Nereye?
Kadın dönüp :
-Sana ne? Eltimgile gidiyom.
Muz
   Diyarbakır tren garından İstanbul'a gelmek için yola çıkmıştı Haso ile Reşo. Trende birlikte yolculuk yaptıkları bir yolcuyu muz yerken gördüklerinde, muzun ne menem bir şey olduğunu merak ettiler. Trenin durduğu ilk istasyonda birer muz satın aldılar. Tedbir olsun diye Reşo : -Haso, sen yemeyesen ben yiyeceğim bana bir şey olursa sen yardımcı olacaksın, der. Reşo muzu ısırır ısırmaz tren tünele girer. Reşo bağırır : -Ula Haso sakın yemeyesen, ben yemişem, kör olmuşam!
Kötü Haber 
    Doktor hastasını telefonla arar ve hastasına bir kötü birde çok kötü haberi olduğunu söyler. Daha sonrada ilk önce hangisini söylememi istersiniz diye sorar. Hasta ilk önce kötü haberi duymak istediğini söyler. Doktor hastaya "Tahlillerinizi aldım ve ne yazık ki 24 saat ömrünüz kaldı." der. Hasta yıkılmıştır. Doktora sorar "Daha kötü haber ne olabilir ki ?"
Doktor "Dünden beri sizi arıyorum ama telefonunuzu daha yeni düşürebildim."
Pahalı Ev 
   Koca: "Müjde karıcığım, hani daha pahalı bir evde oturalım diyordun ya, en sonunda istediğin oldu...." dedi. Kadın: "Taşınıyor muyuz?" diye sevinçle sorunca, kocası : "Yok canım, ev sahibi kirayı arttırdı da".  
Yedekler
   Öğretmen futboldan , toptan başka bir şey düşünmeyen bir öğrenciyi tahtaya kaldırdı. Aslında uzun süredir onu sözlü yapmayı düşünüyordu ve bunu bugün yapabilmişti...
- Bana adları harfleri N ile başlayan iki ünlü söyle bakayım?
-Fenerbahçeli Niyazi ve Beşiktaşlı Nurset.
Öğretmen güldü:
- Bende Napolyan ile Neron diyeceksin sanmıştım.
- Onları tanımıyorum öğretmenim, herhalde yedek oyuncular...
Rüya
   Kadın uyanır uyanmaz kocasına rüyasını anlatır:
- Efendi, rüyamda beni bir kuyumcuya götürüp altınlarla donattın. Çok meraklandım, manası ne olabilir?..
Adam tebessüm ederek cevap verir:
- Sabret akşama öğrenirsin!
Akşam kocasının elinde paketle geldiğini gören kadın sorar:
- Tahmin ettiğim şey var değil mi?
- Tabii, 'Geniş Açıklamalı Rüya Tabirleri Kitabı ' aldım...
Kitap
    Ömer bey heyecanla anlatıyordu. On yıl evvel rekor seviyede kitap satan Behçet bey, ikinci kitabını piyasaya sürecekmiş. Zannedersem bu da ilgi çekici olacak...' Dinleyenlerden biri sordu: - Öncesi kitabının adı neydi? - "Vergiden Kurtulmanın Altın Yolları" - Hım çok enteresan. Peki ikincisinin adı ne?
"Cezaevinde on yıl"
Yardım
   -Bakın çocuklar, dedi.Bir izci, her gün, hiç olmazsa bir kez birine yardımcı olmalıdır.Hastalara...Yaşlılara...Muhtaçlara...Her sabah okula geldiğiniz zaman size birgün önce nasıl bir iyilik yaptığınızı soracağım.Tamam mı?
Ertesi sabah Oymakbeyi çocukları toplayıp sordu :
-Söyleyin bakalım...Dün ne gibi bir iyilik yaptınız?
Bütün çocuklar, hep bir ağızdan :
-Yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmesine yardım ettik efendim.
Adamcağız şaşırdı :
-Hepiniz mi?
-Evet efendim, hepimiz birden.
-Neden?
Çocuklardan biri cevap verdi :
-Kadın karşıdan karşıya geçmek istemiyordu, ondan efendim!
Saat Kaç 
    Acemi boksör daha ilk rauntta yediği yumrukla ringe serilince, hakem saymaya başlamış: - Bir... İki... Üç... Tam o sırada antrenörü boksöre yaklaşıp, kulağına fısıldamış: - İyice dinlen, sekizden önce kalkma... Genç boksör güçlükle mırıldanmış: - Peki şimdi saat kaç! 
Şoför Papa 
    Bir gün Papa makam arabasıyla giderken canı çok sıkılır ve şoförüne yer değiştirmeyi önerir. Bunlar yer değiştirir ve Papa hız yapar. Gaza basar da basar ve en sonunda bir polis arabası tarafından çevrilir. Memur papayı görünce şaşırır ve amirine başvurur. Amirle aralarında şu konuşma geçer: Memur- Amirim, burada çok önemli biri var hız yapıyordu ceza yazacak mıyım? Amir- Yazacaksın tabii, kaymakam da olsa vali de olsa ceza yazacaksın. Memur- Hayır amirim daha da önemli! Amir- Devlet bakanı da, Başbakan olsa da yazacaksın. Memur- Hayır amirim hayır daha da önemli! Amir- Bill Clinton da olsa yazacaksın!!! Memur- Hayır amirim daha da önemli! Amir- Eee, kim bu daha da önemli daha da önemli diyip durduğun? Memur- Valla amirim kim olduğunu ben de bilmiyorum ama şoförü papa!!!
Sınav
    4 tane üniversite öğrencisi, uyanamadıkları için matematik finaline geç kalırlar ve okula gidince hocaya arabalarının lastiğinin patladığını söylerler. Hoca önce inanmaz, ama öğrencilerinin yalvarmalarına dayanamayarak, onları 3 gün sonra sınav yapacağını söyler. Sınav günü gelince hoca, 4 öğrencinin hepsini boş bir salonun ayrı ayrı
köşelerine oturtur. Sınav geçme sistemi şöyledir: 100 üzerinden 50 puan alan herkes
sınavı geçebilir. Hocanın hazırladığı sınavda ise ön sayfada 10'ar puanlık 4 tane basit matematik sorusu vardır. Bunları kolayca çözerler. Arka sayfada ise 60 puanlık 1 soru vardır: "Hangi lastik patladı?"
Hangi Okulda
   Okuldan eve mutlu dönen yaramaz öğrenciye annesi sordu:
- Bugün okulda ne yaptınız?
- Patlayıcı madde imal ettik...
- Peki yarın ne yapacaksınız okulda?
- Hangi okulda?...
Dadaş
   Erzurum'dan hareket eden şehirlerarası yolcu otobüsü bir benzin istasyonunda mola vermiş. Erzurumlu, çayını içmiş, otobüse dönerken bakmış, aynı yere üç otobüs daha yanaşmış. "Acaba benim otobüsüm hangisiydi" diye düşünürken, araçlardan biri hareket etmez mi? Kendisini can havliyle hareket eden otobüse atan Erzurumlu, yolculara seslenmiş:
- Ula dadaşlar! Hele bakın, ben bu otobüsün yolcusu mıyam?
İnsan İsrafı 
   Gazetede, her tarafta devam eden savaşları ve bu savaşlarda ölen binlerce insanın haberini okuyan yaşlı yamyam, yanındaki genç yamyama sordu:
- Bu kadar insanı nasıl yiyecekler?
Genç cevapladı:
- Avrupalılar, öldürdükleri insanların etlerini yemezler.
- Ya ne yaparlar?
- Ya ormana atarlar, ya da toprağa gömerler.
Buna akıl erdiremeyen yaşlı yamyam başını salladı:
- Allah Allah! Bu Avrupalılar ne vahşi, ne barbar insanlarmış!... Demek boşuna insan öldürüyorlar...  
Elimi Al 
    Mahallenin cimri adamı, çaya düşmüş. Başlamış çırpınmaya. Hemen koşup köylüler. "Elini ver, elini ver" diye bağırmışlar. Ama adam elini uzatmamış. Tam göz göre göre boğuluyormuş ki !Hoca seslenmiş: - Yahu! o vermeyi bilmez. "Elimi al " diye bağırsanıza.
Çek
  Cimri olan Cemal ölümü yaklaşınca oğullarını yanına çağırır.Üç oğluna da vasiyette bulunur . Ben ölünce hepinizin mezarıma tek tek birer milyar koymanızı istiyorum der. Cemal öldükten sonra sırayla 1. ve 2. oğlu mezara gider ve birer milyar parayı mezara koyarlar daha sonra babası gibi parayı seven 3. oğlu da mezara gider ve mezardaki paraları alır yerine babası adına bir 3 milyarlık çek koyar.
Ziyan Olmasın 
   Cimrinin biri, bir gece hastalanır. Hekim getirirler. Hekim hastayı muayene ettikten sonra
"Artık bundan ümit yok" deyince hasta başını kaldırır ve yanındakilere der ki:
"Öyleyse mumu söndürünüz. Ziyan olmasın! " 
Asker Fıkraları
Cemal Askerde 
     Yeni asker olan Cemal'e komutanı sormuş: -"Savaşta siperdesin, sağ taraftan düşman askeri geldiğini gördün. Peki ne yaparsın?" Cemal heyecanla cevap verir: -Hemen çevirir silahımı üzerlerine ateş açarım komutanım. Komutan tekrar sormuş. "-Peki, karşıdan geliyorsa? -Karşıya ateş açarım, komutanım. -Arkadan geliyorsa ? deyice komutan, Cemal dayanamamış: -"Komutanım, bu ordunun bir askeri ben miyim da?"
Ateş Ederim 
   Komutan sorar:
- Söyle bakalım Temel, cephanelik önünde nöbet tutuyorsun, birden cephanelik infilak etti, ne yaparsın?
- Herkesin duyması için havaya bi el ateş ederum komitanum!
Bilgi Akışı 
    Albay, binbaşıya :
-Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir şey değildir. Erleri talim elbiseleri ile talim meydanına getirin de olayı görsünler. Bende orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi verecegim. Şayet yağmur yağarsa, tabii bir şey göremeyiz .O zaman erleri, üstü kapalı talimgaha götürürsün.
Binbaşı, yüzbaşıya :
-Albayın emri ile yarın sabah saat dokuzda güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değildir. Şayet hava kapalı olursa bir şey görülemeyecektir. Bu durumda tutulma, kapalı talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapılacaktır.
Yüzbaşı, teğmene :
-Albayın emri ile yarın sabah dokuzda talim elbisesi ile güneş tutulmasının açılış merasimi yapılacaktır. Şayet yağmur yağarsa ki bu durum pek görülen bir olay değildir, Albay kapalı talimgahta gerekli bilgiyi verecektir.
Teğmen, başçavuşa :
-Yarın sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kiyafeti ile albay tutulacak. Kapalı talimgahta yağmur yağarsa, alayın meydanında manevra yapılacak. Çünkü bu her zaman görülen bir olay değildir.
Basçavuş, askere :
-Yarın sabah saat dokuzda kapalı talimgahta Albayı tutacağız. Sabah hepiniz talim techizat ile hazır olun.
Askerler kendi aralarında :
-Yarın sabah bizim basçavus Albayı tutuklayacakmış.
İki Salak Er
   İki general bir cafede oturup konuşuyorlarmış. Generalin biri "benim bir erim var çok salak demiş. Diğeriyse "hayır, benim bir erim var o daha da salaktır." demiş. Tartışma çok büyümeden kimin askerinin daha salak olduğunu anlamak için yarışma gibi bir şey yapmaya karar vermişler. İlk general askerini yanına çağırıp "oğlum, git bana şu 5000 lirayla bir Mercedes al gel" demiş. İkinci general de askerini çağırıp "git bak ben ordu evinde miyim?" demiş. İki asker yolda karşılaşmışlar. İlki "ya benim general çok salak. Bu günün pazar olduğunu bildiği halde beni araba aldırmaya gönderdi." demiş. İkincisiyse "benim general daha salak. Yanında telefon dururken, beni ordu evine gönderdi." demiş. 
Türk-Yabancı Fıkraları 
Yasak!
    Bir grup İngiliz, Amerikan ve Türk gemiyle yolculuk ediyorlarmış. Birden şiddetli bir fırtına kopmuş.Geminin batacağını anlayan kaptan hemen yolculara koşup gemiyi boşaltmalarını istemiş. Fakat kimse buna inanmayarak kendini denize atmayı kabul etmemiş.
   Bir süre sonra bütün yolcuların ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gören kaptan hemen bir tayfasını çağırmış. 'Git bir de sen dene onları gemiden atlamaya ikna etmeyi' demiş.
   Tayfa gitmiş ve kısa bir süre sonra geri dönmüş.Kaptan merakla sormuş:
   -Eee,noldu?
   -Hepsi atladılar efendim.
   Kaptan çok şaşırmış:
   -Nasıl olur,daha demin kıllarını bile kıpırdatmamışlardı.Ne dedin onlara?
   -Çok kolay.İngilizlere 'Sizin gibi soylu insanlar batmak üzere olan bir gemide olmamalılar' dedim.
   Amerikalılara deniz suyunun insan vücudu için çok faydalı olduğunu söyledim.
   -Peki ya Türklere ne dedin?
   -Onlara da 'Denize girmek yasak! ' dedim.
Kovboy Temel 
    Cemal bir gün Teksas'a gitmiş ve bir avcılar lokaline girmiş. Cemalin yanına bir kovboy gelmiş ve Cemalin kafasına bir elma koyup ateş etmiş tabi kurşun elmaya gelmiş kovboy: ı'm redkit (ben Retkit'im) demiş. Sonra bir başka kovboy gelmiş buda Cemalin kafasına elma koyup ateş etmiş yine kurşun elmaya gelmiş kovboy: ı'm supercowboy (ben süper kovboyum) demiş. Sonra bir başka kovboy gelmiş buda tam elmayı Cemain kafasına koyacakken bu sefer temel elmayı alıp kovboyun başına koymuş ve ateş etmiş kurşun kovboyun beynini dağıtmış bunun üzerine Cemal kovboya: ı'm sory (ben üzgünüm) demiş.
Cemal Uçakta 
    Cemal İngiltere'ye gitmek üzere uçağa binmiş. Uçağın içindeki herkes İngiliz bir tek Cemal Türkmüş. Uçak kalktıktan bir süre sonra kaptan pilot uçakta çok fazla yük olduğunu söylemiş ve fazla eşyalarınızı uçaktan atın demiş. Herkes fazla eşyalarını uçaktan atmış. Pilot tekrar bir anons yapmış ve herkesin yukarıdaki demirlere tutunmasını söylemiş ve uçağın tabanını atmış. Yolcular yukarda demirde tutunuyorlarmış. Pilot, bir kişi kendini aşağıya atarsa kurtuluruz demiş, ve herkes yabancı olduğu için Cemal'e bakmış. Cemal atlamayı kabul etmiş. Şöyle demiş: Ben kendimi uçaktan atacağım fakat atlamadan önce alkış isterim demiş.
Yarış
    Nato da komutanlar aralarında konuşuyorlarmış. Her Ülkenin komutanı kendi askerinin daha dayanıklı ve ser verip sır vermeyeceğini iddia ederler neyse her ülkeden bir asker çağırırlar ve bir sır verirler kimseye de ne olursa olsun söylemeyeceksin diye tembih edeler Sonra da o askerleri sorgulamak için en usta işkencecileri görevlendirirler. Alman Askerini çağırırlar başlarlar sorgulamaya Alman askeri 2 saat sonra bülbül gibi öter ve kendisine verilen sırrı söyler. İtalyan Askeri 3 saat sonra öter. Yunan Askeri 1 gün sonra öter Bizim Cemall'i alırlar sorguya 1 gün 2 gün 3 gün 1 hafta Cemal'i konuşturamazlar. Türk kumandanı tebrik ederler ve Cemal'i salıverirler. Bizim Cemal çıkar çıkmaz hemen koşar ve kafasını duvarlara vurarak bağırır - Hatırla oni hatırla oni 
Özledim Onları 
    Cemalin bindiği gemi batmış bir Fransız ve bir Alman ile bir adada yalnız kalmışlardır. Her gün deniz kenarından tuttukları balıkları yiyerek yaşamaya çalışırlar. Aradan aylar yıllar geçer. Bir gün yine deniz kenarında avlanırken oltaya bir şişe takılır. Şişeyi dışarı çıkarırlar. Birde bakarlar ki şişenin içinde bir cin. Bin bir zahmetle şişenin ağzındaki mantar tıpayı çıkarırlar. Cin, sizlere çok teşekkür ederim yüzlerce yıldır bu şişenin içine hapis olmuştum. Dileyin benden ne dilerseniz diyerek borcunu ödemek ister... Bunu duyunca biraz şaşırırlar....Alman çok fazla beklemeden... Beni çabuk vatanıma gönder der....Cin elinin bir hareketi ile Alman ortadan kaybolur... Bunu gören Fransız, beni de, beni de vatanıma gönder der, cin elini bir daha hareket ettirir Fransız da kaybolur. Cin Cemal'e bakar, sende son dileğini söyle de ben vatanıma gideyim artık der. Cemal biraz düşünür, ve dileğini söyler... Özledim ha o uşakları, geri getir onları.
Fil Yakalama
    Bir gün, CIA, KGB ve MİT teşkilatlarından hangisinin daha başarılı olduğunu tespit etmek için bir "istihbarat yarışması" düzenlenmiş. Bu yarışma uyarınca, her üç teşkilatın en iyi adamlarından oluşan onar kişilik ekipleri Kongo'nun balta girmemiş ormanlarına göndermişler.
Ormanın girişinde görevlerini açıklanmış:
 "Ormana girip, en kısa sürede bir zürafa bulup getiren kazanır..."
Önce KGB liler gitmiş. 15 dakika sonra bir zürafa ile çıkagelmişler.
Sonra CIA gitmiş. 10 dakika sonra zürafa ile gelmişler.
En sonunda bizim MİT gitmiş, 5 dakika sonra bir fille dönmüşler.
Yarışmayı düzenleyenler "Bu da nedir?.." diye sorunca fil atlamış:
"Abi valla ben zürafayım..."
Cemal İngiltere'de 
    Cemal İngiltere`ye gidecekti. Onun için bir arkadaşından İngilizce hakkında bilgi istemişti. Arkadaşı Türkçe kelimelerin son hecesinin uzatılması şeklinde Cemal`e bilgi verdi. Cemal uçağa bindi ve on dakika sonra hostesi çağırmak için, Hosteeees. O da ne hostes gelmişti. Cemal İngilizce`yi sökmeye başladığını düşünüyordu. Havaalanından çıktı...Taksiiiii Vay be taksi de durmuştu. Cemal ağır ağır kendini kaptırdı...Hoteeeeeeel Otele gitti. Odasına çıktı, duş aldıktan sonra dışarı çıktı, Londra sokaklarında dolaşmaya başladı. Parkta bir adam gördü: -Merhabaaaaa,nasılsınıııız? Adam: -İyiyiiiiim,sağoooooool. Cemal: Türk müsünüüüüz? Adam: Eveeeeet Temel: Kardeşim Türksün de neden iki saattir İngilizce konuşuyorsun ?.
Dördünüzün de... 
    Temel bir gün uçakla Amerika'ya gitmiş çok yorgun olduğu için bir otele yerleşmiş ve uyumaya koyulmuş.Fakat tam uyuyacakmış ki yandaki daireden müthiş bir gürültü ve müzik sesleri gelmiş.Temel dayanamamış, duvarı yumruklayıp, -kimsin ulan!! Uyumaya çalışıyoruz, bu ne gürültü diye bağırmış. Karşı daireden tek ses -Jean Claude Van Damme.Temel yine bağırmış. -Gelirsem dördünüzün de bacaklarını kırarım.  
Özledim Onları 
    Cemalin bindiği gemi batmış bir Fransız ve bir Alman ile bir adada yalnız kalmışlardır. Her gün deniz kenarından tuttukları balıkları yiyerek yaşamaya çalışırlar. Aradan aylar yıllar geçer. Bir gün yine deniz kenarında avlanırken oltaya bir şişe takılır. Şişeyi dışarı çıkarırlar. Birde bakarlar ki şişenin içinde bir cin. Bin bir zahmetle şişenin ağzındaki mantar tıpayı çıkarırlar. Cin, sizlere çok teşekkür ederim yüzlerce yıldır bu şişenin içine hapis olmuştum. Dileyin benden ne dilerseniz diyerek borcunu ödemek ister... Bunu duyunca biraz şaşırırlar....Alman çok fazla beklemeden... Beni çabuk vatanıma gönder der....Cin elinin bir hareketi ile Alman ortadan kaybolur... Bunu gören Fransız, beni de, beni de vatanıma gönder der, cin elini bir daha hareket ettirir Fransız da kaybolur. Cin Cemal'e bakar, sende son dileğini söyle de ben vatanıma gideyim artık der. Cemal biraz düşünür, ve dileğini söyler... Özledim ha o uşakları, geri getir onları.
Fil Yakalama
    Bir gün, CIA, KGB ve MİT teşkilatlarından hangisinin daha başarılı olduğunu tespit etmek için bir "istihbarat yarışması" düzenlenmiş. Bu yarışma uyarınca, her üç teşkilatın en iyi adamlarından oluşan onar kişilik ekipleri Kongo'nun balta girmemiş ormanlarına göndermişler.
Ormanın girişinde görevlerini açıklanmış:
 "Ormana girip, en kısa sürede bir zürafa bulup getiren kazanır..."
Önce KGB liler gitmiş. 15 dakika sonra bir zürafa ile çıkagelmişler.
Sonra CIA gitmiş. 10 dakika sonra zürafa ile gelmişler.
En sonunda bizim MİT gitmiş, 5 dakika sonra bir fille dönmüşler.
Yarışmayı düzenleyenler "Bu da nedir?.." diye sorunca fil atlamış:
"Abi valla ben zürafayım..."
Dünya Türklere Kalacak
   Dünyanın meşhur "think-tank"ları bir araya gelirler. Araştırma konuları önümüzdeki asırda dünyanın hakimi kim olacaktır. Dünya kime kalacaktır. Bilgisayara bütün ülkelerin nüfus yapısından, ekonomiye, eğitimden sağlığa ve siyasetten askeriyeye kadar bütün bilgiler yüklenir. Uzmanlar "Dünya kime kalacak" diye sorularını yazarlar ve "enter"e basarlar. 1 dakika sonra ekranda büyük harflerle cevap görünür:
"Dünya Türklere kalacak."
Uzmanlar şoktadır. En nihayet birisi şaşkınlıktan kurtulup, "neden" diye yazar ve "enter" e basar. Bilgisayardan hemen cevap gelir:
"Bütün milletler uzaya gidecek, böylece dünya Türklere kalacak."
Akşam Serinliğinde 
   Bir mecliste konuşulurken,
   Amerikalı :
   -Biz Mars'a gideceğiz, demiş.
   Alman :
   -Biz yakıtsız giden otomobil üreteceğiz, demiş.
   Fransız :
   -Atom bombasını etkisiz hale getirecek projelerimiz var, demiş.
   Bizim Karadenizli de onlardan geri kalmamak için :
   -Biz de güneşe gideceğiz, demiş.
   -Güneşe gidemezsiniz, demişler. Güneş yakar.
   Karadenizli gülümsemiş :
   -O kadar da enayi değiliz, tabi, demiş. Akşam serinliğinde gideceğiz.
Çekirdeksiz Karpuz 
    Bir genetik kongresinde herkes icatlarını anlatıyormuş;
İngilizler bizler balık ve devenin genlerini birleştirdik, kollestrolsüz et ürettik demişler.
Fransızlar; tavuk ve inek genlerini birleştirdiklerini bu sayede hızlı bir üreme gerçekleştirip et problemini ortadan kaldırdıklarını anlatmışlar.
Temel de; -Biz, karpuz ve hamam böceği genlerini birleştirdik demiş. Bu sayede karpuzu kesince çekirdekler sağa sola kaçıyor ve çekirdeksiz karpuz yiyoruz.
Giyotin
    Naziler üç kişi; İngiliz, Fransız ve Laz'ı esir almışlar ve sonuçta ölüm cezasına çarptırmışlar. Ve askerler soruyor:
- Beyler Giyotinle mi ölmek istersiniz? Asılarak mı? Kurşuna dizilerek mi?
İlk önce Fransız yanıt verdi:
- Benim atalarım hep giyotinle öldüler ben de giyotinle. Onu almışlar kafasını yerleştirmişler giyotine. Giyotini üstten bırakıyorlar.Tam kafasına 2 santim kalınca giyotin duruyor. Maalesef giyotin bozuk Almanlar sinirleniyor. Çünkü bu durumda Fransız kurtuldu.
İngiliz:
- Arkadaşlar, asılarak ölmek çok kötü beni de giyotinle öldürün. İngiliz uyanıklık yapıyor. Almanlar giyotini tamir ediyorlar. Ama olay aynı şekilde cereyan ediyor. Sonuçta İngilizde kurtuluyor. Sıra bizim laza geliyor. Bizim Temel de uyanık:
- Arkadaşlar asılarak ölmek gerçekten çok kötü. E zaten giyotin de çalışmıyor. En iyisi beni kurşuna dizin. 
Okul Öğrenci Fıkraları 
Mantık
   Amerika'ya Oxford üniversitesine matematik tahsili için giden genç sömestri tatili için evine dönmüştü. Annesi, dört gözle beklediği çocuğu için en güzel hazırlıkları yapmıştı. Özellikle de, oğlunun tavuk sevdiğini bildiği için, nar gibi kızarmış iki de tavuk yapmıştı.
Çocuk eve girince büyük bir sevinçle karşıladılar ve anne oğlunun uzun yoldan geldiğini ve çok acıkmış olduğunu düşünerek hemen onları mutfağa aldı. Nar gibi kızarmış tavuklar ise masada, en tok adamın bile iştahını kabartacak şekilde ihtişamlı duruyordu. Baba oğluna sordu:
- Eee! Anlat bakalım oğlum üniversitede neler öğrendiniz?
- Baba, pek çok şey gördüğümüz söylenemez. Fakat bize 'mantık' diye bir konu öğrettiler. Harikulade bir şey! Bak baba, bu mantık sayesinde mesela masada üç tane tavuk olduğunu sana ispatlayabilirim.
Baba büyük bir hayret içerisinde:
-Yaa! Öylemi!.. Nasıl ispatlayacaksın?
- Bak baba, şu 1. tavuk şu ise 2. tavuk değil mi?
- Eveet?
- İşte 1, 2 daha 3 eder. O halde masada 3 tavuk vardır.
- Yaa! Öyle mi!..
Baba büyük paralar harcayarak, büyük umutlarla, büyük bir ülkenin en büyük üniversitesine gönderdiği oğlunun böyle saçma sapan şeyler öğrenerek dönmesine canı çok sıkılmıştır ve hanımına dönerek kızgın bir sesle:
- Bak hanım şu 1. tavuğu sadece sen yiyeceksin. 2.sini de ben yiyeceğim. 3.sünü de oğlumuz yesin...
Matematik Dili 
   Baba, küçük çocuğu ile sohbet ediyordu: - Bugün okulda ne öğrendiniz?
- Üçgenin alanını baba. - Ya öyle mi? Söyle bakalım neymiş üçgenin alanı?
- Yatayı ile dikleşiminin vuruşumunun bir bölü iki katıdır. - Olur mu çocuğum. Üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısıdır. Bir köşede onları dinlemekte olan dede söze karışır: - İkinizin de söylediği yanlış! Bir müsellesin sathı, mesâi kaidesi ile irtifânın hasıl-ı darbının nısfına müsavidir...'
Hallk Dili 
   Bir varmış bir yokmuş, zamanın birinde bir medrese varmış. Bu medresede avâm(halk) lisânı ile konuşmak yasakmış, konuşanlara ceza verirlermiş.
Bir gün talebeler, hocaları ile birlikte bir mesîre yerine teferrüce(pikniğe) gitmişler. Hoca talebelerden birisinin 'su içtim' dediğini işitmiş. Talebeye kızgın bir şekilde:
- Size kaç defâ lisân-ı avâm ile ifâde-i merâm eylemeyeceksünüz dedüm. İmdi şöyle demelüydün; 'Bir kadeh-i lebrîz-i hoş-güvârı nûş ile, teskîn-i âteş-i dil-figâr ve iktisâb-ı ferâh-ı bî-şümâr eyledim.'
Talebeyi bir güzel fırçalayan hoca bir daha böyle konuşması durumunda cezasının falaka olacağını da ifade etmiş.
Bir müddet sonra hoca, geçmiş mangalın başına. Bu esnada bir kıvılcım sıçramış hocanın kavuğuna. Biraz önce haşlanan talebe görmüş vaziyeti. Koşmuş hocanın yanına telaş içinde, söyleyememiş 'kavuk yanıyor!' diye, başlamış söze havas lisânı ile:
- Ey hâce-i bî-misâl ve ey üstâd-ı zî-kemâl bu şâkird-i pür-kelâl size şu vech ile arz-ı hâl eyler ki; bir şerâre-i cevvâl, bî hikmet'il-müteâl, nâr-ı mangaldan pür-tâb ile ser-i âlînizdeki kavuğu iş'âl eylemiştir!.. demiş. Lâkin deyinceye kadar da kavuk yanmıştır. 
Tahir ile Mahir
   Mahir adında çalışkan bir talebe her vasıl olduysa meşhur edebiyat öğretmeni Tahir ül Mevlevi'den zayıf not alınca bir fırsatını bulup tahtaya:
- 'Vermezse Tahir, ne yapsın Mahir', yazar
Tahirül Mevlevi yazıyı görünce hemen cevabı yazarr:
Çalışsa Mahir, vermez mi Tahir
Daha Çok İstiyor
   Çocuk, okuldan bir gözü şiş olarak dönünce, annesi telaşlandı :
-Oğlum ne oldu gözüne? Düştün mü yoksa?
-Hayır düşmedim.Arkadaşım Orhan'la dövüştük.Ben de yarın onun gözünü şişireceğim!
Annesi yatıştırmaya çalıştı :
-Sakın ha! Dövüşmek iyi birşey değil.Ben sana yarın pasta çörek vereyim.Arkadaşına da ver, barışın.Güzel güzel oynayın olmaz mı?
-Olur anneciğim, barışırız.
Ertesi gün, çocuk öteki gözü de şişmiş olarak döndü.Annesi merakla sordu :
-Yine ne oldu?
-Arkadaşım yaptı, daha çok pasta, çörek istiyor!
Yemin
   Sait çok yemin eden ve yalan söyleyen Suat'ı öğretmene şikayet eder.
Öğretmen Suat''a sorar: Suat sen çok mu yemin ediyorsun?
Suat: Vallahi öğretmenim hiçbir zaman etmem.
Ceza
   Öğrenci sınıfa geldi. Öğretmenine sordu : -Öğretmenim, insana yapmadığı bir şey için ceza verir misiniz? -Olur mu evladım, dedi öğretmen. Yapmadınsa ceza da olmaz. Niye sordun bunu? -Efendim dün verdiğiniz ev ödevini yapmamıştım da ceza verirsiniz sanıyordum!
Suyun Sıcaklığı 
   Öğretmeni Ayşe'ye sordu. Bebek banyosunda suyun sıcaklığını nasıl ölçersin. Ayşe : Önce bebeği suya koyarım .Bebek kırmızı renk aldıysa su sıcak eğer mor renk aldıysa su soğuk beyaz bir renk alırsa bebeğin bir daha banyo yapmasına gerek yoktur.
Dayak
   Okulda dayak yiyen bir çocuk, babasına öğretmenini şikayet etmiş.Babası
"Oğlum! Dayak cennetten çıkmıştır" deyince zeki çocuk şu karşılığı verir:
" İyi bir şey olsaydı cennetten çıkmazdı! "
Temelin Çocuğu 
   Temel hergün okula giden ve çalisan oğlunun defterinde tek bir yazı göremeyince nedenini sormuş.
Oğlan:
- Ögretmen tahtaya ne yazarsa aynen deftere geçireyrum O tahatayı silince ben de defterimi sileyrum.  
Karne
   Karne günüydü. Küçük oğlan okuldan döndü. Annesi : Karnen nerede? diye sordu. Çocuk güldü : -Arkadaşıma ödünç verdim. Babasını korkutacak...
Okul Dönüşü 
   Nuri okuldan eve bir gözü mosmor dönmüştü. Annesi çıkıştı:
"Aşk olsun yine mi dövüştün okulda? "Şey büyük bir çocuğun küçüğü dövmesine engel olmaya çalıştım da anneciğim."
"Aferin bak bu cesaret işi. Kimdi o küçük?"
Nuri gayet sakin;
" Ben! "
İmtihanlara Bekliyorlar
   Yıl sonunda öğrenci, uzaktaki ailesine gönderdiği faksta şunları yazıyordu;
"Babacığım okullar kapandı. Öğretmenler beni çok seviyorlar. İmtihanlara tekrar bekliyorlar."
Resim
   Leyla, ağacın altına oturmuş resim yapıyordu. Babası kızın elindeki bomboş kagığıdı görünce sordu : -Leyla, ne resmi yapıyorsun bakayım? -Çimenlikte bir keçi resmi. -Çimenler nerede? -Keçi hepsini yedi. -Ya keçi?... -Yiyecek bir şey kalmayınca o da gitti.
Sürtünme Katsayısı 
   Hoca bütün öğrencileri kaldırıp rutin sorular soruyormuş; Hoca: "Arabadasın çok sıcak ne yaparsın?" Öğrenci: "Camı açarım." Hoca: "Peki içeri giren havanın sürtünme katsayısı nedir?" Öğrenci: "Bilmiyorum." Hoca: "Otur, sıfır!" Bu böyle bir değil iki değil, bütün sınıfta sürmüş herkes dökülüyor. Hoca sonunda Temel'i kaldırmış; Hoca: "Oğlum otobüstesin, çok sıcak, ne yaparsın?" Temel: "Ceketimi çıkarırım" Hoca: "Ama oğlum çok sıcak..." Temel: "Gömleğimi çıkarırım..." Hoca: "Oğlum arabanın içi halen çok sıcak, sıcaktan patlamak üzeresin, ne yaparsın?" Temel dayanamamış: "Hocam ne yapın edin, ben o camı açmam!"
Kaç Kuş Kalır
   Sınıfta öğretmen sormuş: "Dalda üç kuş var, birini vurdum, kaç tane kalır?" Çocuk cevaplamış: "Hiç kalmaz öğretmenim." "Olur mu oğlum" demiş öğretmen, "2 tane kalır"."Olmaz öğretmenim" demiş çocuk, siz birini vurunca diğerleri aptal değil ya sesten ürküp kaçarlar..." Öğretmen şaşırmış ve "Aferin oğlum, cevabın yanlış ama düşünce tarzını beğendim" demiş.
Olanak
   70 li veya 80 li yıllarda üniversiteli öğrenci tatil vesilesiyle köyüne döner. Hoş-beş muhabbetten sonra çantasını boşaltır. Annesi kirli çamaşırları görünce:
- Oğlum bunları niye yıkamadın? - Olanak bulamadım anne. - A oğlum! Olanak bulamadıysan sabunda mı bulamadın? 
    Okulu yeni bitiren genç bir kadın doğum uzmanı muayenehane açmıştı.
Birkaç gün sonra akşam eve geldiğinde suratından düşen bin parçaydı.
Karısı :
- Ne oldu kocacığım bir terslik mi oldu ? diye sordu.
- Evet, çok kötü bir doğum olayı oldu, diyince kadın;
- İyi gitmedi mi ? dedi.
Adam üzgün üzgün anlatmaya başladı ;
- Ne yazık ki pek iyi değildi. Çocuk ters geliyordu, vakumla çekmek zorunda kaldım.
Ama kahretsin bir türlü alamadım, parçalandı, biraz sonra annede öldü.
Kadın üzüntü içerisinde :
- Vah vah ! Zavallı baba nasılda üzülmüştür ?
- Ne yazıkki üzülmedi, çünkü o da öldü.
- O da mı öldü ?!
- Evet, vakuma bütün gücümle asılmış çekiyordum ki, birden bebeğin kafası koptu. Kafa kopunca boş bulunup arkaya düştüm meğerse adamda arkamda duruyormuş ben adama o hızla çarpınca, adamda kafasını masanın kenarına vurup beyin kanamasından öldü zavallı adam.
Bir hafta sonra yine doğum randevusu olan doktor, akşam yorgun argın eve dönünce karısı heyecanla
- Ne oldu, nasıl geçti ? diye sordu.
Doktor yorgun ama gayet keyifli bir şekilde;
Büyük ilerleme var karıcığım, bu sefer bütün hünerimi kullandım ve babayı kurtardım.     
    Bir Amerikali ile Japon safari'ye çıkmışlar. Her ikisi de son
teknolojik silahlarıda birbirlerine nazire yapmak için yanlarına
almışlar. Derken uzakta bir aslan görünmüş....
Amerikalı lazer tüfeğini doğrultmuş ve aslana ateş etmiş. Ama
karavana. Hemen Japon uydudan yönlendirmeli tüfeğini doğrultup ateş
etmiş. Fakat o da karavana. Aslan bizimkileri farkedince üzerlerine
doğru gelmeye başlamış. Amerikalı bir yudum viski içip acı sonu
beklemeye başlamış. Japon hemen botlarını çıkarıp spor ayakkabılarını
giymeye başlamış. Amerikalı sormuş :
-Ne o, aslandan hizlı mı koşacaksın ?
Yoo senden hızlı koşsam yeter    
Sevgili Babacığım,
burada telefon hatları bozuk,görüşemedik o nedenle yazıyorum.
katlanılması zor bir durumdayım.
atlatabilmek için biraz destek gerek.
bir anlamda lastik patladı diye düşünebilirsin,durumu anlamışsındır.
anneme söyle,etli pilavını çok özledim.
Oğlun
Sevgili oğlum;
ne kadar NAHif olduğunu düşünüyor,
bunu kalbinin temizliğine yoruyorum
annenle tatilimiz sırasında çeşitli
Nahiyelere uğrayarak dolaşıyoruz.
annene kalsa NAH civana kadar gideceğiz.
İyilik haberlerini aldık.
Hatların düzelsin telefonla da görüşürüz
Baban 
    Mahmut adında kekeme bir demirci varmış. Tesadüf bu ya, Mahmut'un çırağı Dursun da kekeme imiş. Bir gün Mahmut koca bir demir parçasını ateşte nar gibi yapmış, maşa ile tutup tezgahın üstüne getirmiş. Hesabı o demiri maşa ile tutarken çırak Dursun da gelecek ve demirini sol tarafını çekiç ile dövecek. Seslenmiş
“Du-du-du-dursun, ge-ge-gel bu-bu-bu-raya, şu de-de-demi-demiri bir döv he-he-hele”
Dursun gelmiş, elindeki çekici gösterip sormuş
“Ha-ha-han-hangi ta-ta-tara-tarafı-tarafını dö-dö-döve-döveyim u-u-u-us-usta? ”
Rüstem, “Sol tarafını döv” diyecek ya, başlamış anlatmaya
“So-so-so-so-so-soğudu u-u-ulan Du-du-dursun! Dö-dö-döv-dövme, ar-art-artık. Du-dur-dur-dursun” 
    Koca bir köyün ahalisi ve oraların şeyhi, hayatlarında hiç ayna görmemişler. Köylünün biri kırda dolaşırken bulduğu aynayı alıp bakmaya başlar, sonradan da aynada gördüğü suratı ölen kardeşi zannedip ağlar.
“Vay benim zavallı gardaşım, vay benim zavallı gardaşım.”
Aynayı eve götürür ve koynuna alıp yatar. Hanımı, kocasının ayna koynunda yattığını görünce şüphelenir. Uyandırmadan adamı, aynayı alıp bakar. Öfkeden kudurmuştur.
“Vay” der heyecanla “Herifim beni bir karıyla aldatır.”
Aynayı alıp, havalinin şeyhine gider. Aynayı göstererek
“Şıh Efendi” der. “Benim herif beni bir karıyla aldatır.”
Aynayı alır şıh... Yüzüne tutar.
“Bacım” der. “Bu bir karıdan ziyade gavata benzir, ne zevksiz herifin var be senin! ”
      Dört üniversite öğrencisi, uyanamadıkları için matematik sınavına geç kalırlar ve okula gidince hocaya arabalarının lastiğinin patladığını söylerler. Hoca önce inanmaz, ama öğrencilerin yalvarmalarına dayanamayarak, onları 3 gün sonra sınav yapacağını söyler. Sınav günü gelince hoca, 4 öğrencinin hepsini boş bir salonun ayrı ayrı köşelerine oturtur.
Sınav geçme sistemi şöyledir: Hoca bir soru soracak ve bilen sınıfını geçecektir.
Öğrenciler sınav kağıdını alınca şaşırırlar. Soru şudur;
“Arabanın hangi lastiği patladı?” 
 Yassak! Dedik ama Türküz işte dayanamayız okuyun da görün bakalım
Bir grup ingiliz,amerikan ve Türk gemiyle yolculuk ediyorlarmış.
Birden şiddetli bir fırtına kopmuş.
Geminin batacağını anlayan kaptan hemen yolculara koşup gemiyi boşaltmalarını istemiş.
Fakat kimse buna inanmayarak kendini denize atmayı kabul etmemiş.
Bir süre sonra bütün yolcuların ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gören kaptan
hemen bir tayfasını çağırmış.
"Git bir de sen dene onları gemiden atlamaya ikna etmeyi" demiş.
Tayfa gitmiş ve kısa bir süre sonra geri dönmüş.
Kaptan merakla sormuş:
-Eee,noldu?
-Hepsi atladılar efendim.
Kaptan çok şaşırmış:
-Nasıl olur,daha demin kıllarını bile kıpırdatmamışlardı.
Ne dedin onlara?
-Çok kolay.
İngilizlere "Sizin gibi soylu insanlar batmak üzere olan bir gemide olmamalılar" dedim.
Amerikalılara deniz suyunun insan vücudu için çok faydalı olduğunu söyledim.
-Peki ya Türklere ne dedin?
-Onlara da "Denize girmek yasak! " dedim  
                     Tavuklarda Biliyor mu    
Bir gün adamın biri kendini tavuk yemi saniyormuş ve tavuklardan çok korkuyormuş derken adamı hastaneye yatırmışlar ve uzun süre tedavi etmişler.Sonunda adama sormuşlar,
“Artık tavuk yemi olmadığını biliyorsun demi?”
adamın cevabı ise
“Ben biliyorum da tavuklarda biliyormu?”şeklinde olmuş 
    Bir adam evine giderken hastanenin bahçesinden 13,13 diye bağrıldığını duyar.
Merak etmiş duvara tırmanmış.Deliler adamın kafasını tuttukları gibi içeri çekmişler ve 14,14 diye bağırmaya başlamışlar 
                            Plan Bozuldu    
     Akıl hastanesinde deliler bir araya gelip kaçış planı yaparlar. elebaşları planı anlatır : -Büyük bir kütük bulup ilk önce 1. kapıyı, 2. kapıyı ve daha sonra 3. kapıyı kıracağız ve herkes başının çaresine bakıp kaçacak. sabah olunca bir kütük bulurlar doğruca 1. kapıyı kırarlar, 2. kapıya koşup onu da kırdıktan sonra 3. kapıya yönelirler. 3. kapının açık olduğunu gören elebaşları der ki : -Arkadaşlar plan bozuldu geri dönün.       

Havuz  

Delinin biri hastanedeki havuza egilip su ictikten sonra, dogrulup agzındaki suyu yere tukurmus .Onu goren baska bir deli;-Ne oldu , demis, suyu niye tukurdun?
Birinci deli:
-Havuza iki seker atmıstım ,yine de tatsız.
Ikinci deli:
-Akıllım tabii tatsız olur.Niye karıstırmadın? 
İsLamın Şartı 
    Temel ile Dursun asker olmuşlar. Komutan Temel'i çok sevmiş. Ona birgün; "İslamın şartı kaçtır?" diye sormuş.
Temel; "40'tır." demiş.
Komutanı "Hiç olur mu?!" diyerek Temel'e tokat atmış. Temel'in burnu kanamaya başlamış. Lavaboya giderken Dursun'la karşılaşmış.
Dursun ne olduğunu sormuş. Temel olayı anlatmış.
Dursun:
- Temel sen şimdi cit komutanin elinu op islamin şartu 5'tur de.
Temel'in cevabı şaşırtıcıdır:
- Ula uşağım adam 40'ı kabul etmedi 5'e iner mu hiç?       Temel aynalı sigaralığından bir tane sigara çıkarmış o anda gözü aynaya takılmış
- Ula Dursun ha bu aynadaki adam baa tanıdık geliy
demiş.
Dursun aynayı Temel'den almış şöyle bir bakmış
... Ula salak tabi tanıdık gelir bu benim .....    
 Bir gün bir bilim adami yilbasi nedeniyle hastaneleri gezip akillanan delileri salmaya karar vermis. Bir sürü hastaneyi gezmis fakat hic akillandigina kanaat getirilen deliye rastlamamis.
    En sonunda bir hastaneye gitmis birde bakmis ki bütün deliler zipliyor hemen onlarla ilgilenen doktorlara sormus:
"Bunlar neden böyle zipliyorlar?"
-"Bunlar kendilerini misir patlagi zannediyorlar." demis 
    Birde bakmislar ki bir tanesi ziplamadan yatagin üzerinde sabit bir sekilde duruyormus. Hemen ona yaklasarak sormus.
"Sen neden ziplamiyorsun?"
"Ben tavaya yapistim..." 
 din dersinde öğretmen öğrencisine sorar;
__ senin adın ne evladım ?
__ihlas öğretmenim.
__ ihlas suresini oku  bakalım der hoca.
çocuk sureyi okur.
başka bir öğrenciye sorar bu kez...
__ senin adın ne ?
__kevser öğretmenim..
öğretmen onada kevser suresini okutur...
arkalardan bir öğrenci saklanmaya çalışır öğretmenin dikkatini çeker...
__evladım senin adın ne ?
__adım yasin öğretmenim ama arkadaşlar bana kısaca subhaneke der ... 
İKİ KADININ ÖBÜR DÜNYADAKİ SOHBETİ
       selam benim adım Süheyla...
    aleyküm selam benimki de Durdane sen nasıl öldün kardeş;
    -Donarak öldüm.
    -Ne kadar korkunç!
    -Yok o kadar kötü degildi, soğuktan titremem geçince ısınmaya
    basladım ve uyku bastı, sonunda huzur dolu bir ölüm.. Peki sen nasıl öldün?.
    Ağır bir kalp krizi geçirdim. Kocamın beni aldattığını sandım ve onu
    iş üstünde yakalamak için eve erken geldim, fakat evde tek başına
    televizyon seyreder halde buldum....
    -ee sonra ne oldu?
    Kesinlikle evde baska bir kadının olduğundan emindim. Bütün evi
    aramaya basladım. Çatıyı, yatakların altını, her yeri aradım fakat
    bulamadım. Ama aşırı yorulmustum, kalp krizi geçirdim ve öldüm.
    -Keşke derin dondurucuya baksaydin, şu an ikimiz de yaşıyor olabilirdik..!!!!!!! 
zeki öğrenci
   Üniversite yemekhanesine giren bir öğrenci tüm yerler dolu olduğundan gidip üniversite profesörünün oturduğu masaya oturmuş.Profesör kaşlarını çatarak: -Öküzler ve kuşlar aynı masada oturamaz!"
    Öğrenci:
    -O zaman ben uçuyorum... der.
    Profesör cevaba çok sinirlenmiş, sınavda öğrenciye takmış ve sınavını başarısız geçmesi için elinden geleni yapmış.Yalnız sınavda öğrenci tüm soruları mükemmel bir şekilde cevaplamış.Profesör öğrenciye:
    -Sana son bir soru soracağım , demiş.
    -Yolda yürürken iki torba bulduğunu hayalet, birinde akil var, diğerinde ise para var. Hangi çuvalı alırsın?
    Öğrenci:
    -Para olan çuvalı seçerdim...
    Profesör:
    -Ben akil olan çuvalı seçerdim...
    Öğrenci:
    -Normal ! Kimde ne eksikse onu seçer...
    Profesör çok sinirlenmiş, öğrencinin not defterini alıp içine ‘’Öküz" yazmış. Öğrenci nota bakmadan odadan çıkmış.
    Bir dakika sonra öğrenci kapıyı aralamış :
    -Sayın profesör, imzanızı atmışsınız, fakat notumu yazmayı unutmuşsunuz."- demiş …
  
Yorumlar - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam74
Toplam Ziyaret1803770
Hava Durumu

ATEŞ’TEN SÖZLER

AHMET ATEŞ (KENDİSİNE LAYIK GÖRMEDİĞİNİ DOSTLARINADA LAYIK GÖRMEYEN ...). İSTER KULAK VERİN İSTER VERMEYİN. İSTERSENİZ AHMET ATEŞ DE KİM OLUYOR DEYİN. DOĞRU YOLU GÖSTERMEK BİZDEN YÜRÜYÜP YÜRÜMEMEK SİZDEN. Ateş

BU MİLLET ŞUNU İYİ BİLSİN Kİ; TAŞLANMAMAK İÇİN DE OLSA, ASLA MEYVESİZ AĞAÇ OLMAYACAĞIM. Ateş

ATEŞ' İ SEVMEYEBİLİRSİNİZ, SEVMEK ZORUNDA DA DEĞİLSİNİZ. UNUTMAYINIZ Kİ DÜŞMANINIZDAN BİLE ÖĞRENECEĞİNİZ ÇOK BİLGİ VARDIR. Ateş

İNSANIN KENDİ KENDİNE YAPTIĞI KÖTÜLÜĞÜ, BÜTÜN DÜŞMANLARI BİR ARAYA GELSE YAPAMAZ. Ateş

ATEŞ, DÜNKÜ ATEŞ DEĞİL. YARINDA, BUGÜNKÜ ATEŞ OLMAYACAK. Ateş

DEĞİL DOKUZ KÖYDEN KOVULMAK; ONDOKUZ KÖYDEN DE KOVULSAM, DOĞRUYU SÖYLEMEKDEN, DOĞRU OLANI SAVUNMAKDAN VAZGEÇEMEM. Ateş

İNSANLARI GÖRÜNÜŞLERİ İLE YARGILAMAYINIZ, ÇOĞUNLUKLA ALDANIRSINIZ. GÖRÜNÜŞLER İNSANLARI GENELDE ALDATIR. YAKINDAN TANIMADIĞINIZ İNSANLAR HAKKINDA İYİ VEYA KÖTÜ DİYE HÜKÜM VERMEYİNİZ. GÜN GELİR İYİ DEDİĞİNİZ İNSANLAR KÖTÜ, KÖTÜ DEDİĞİNİZ İNSANLAR ÇOK İYİ ÇIKABİLİR. TERCİHLER SİZE AİT AMA SİZ DIŞ GÜZELLİKDEN ZİYADE İÇ GÜZELLİĞE ÖNEM VERİNİZ. Ateş

DOST DOĞRU SÖYLER, YÜZE SÖYLER, SEVİLMEZ. DÜŞMAN ARKADAN SÖYLER, YÜZE GÜLER. BAŞ TACI EDİLİR. BAŞ TACI OLMAK İÇİNDE OLSA; YÜZE GÜLENLERDEN, ARKADAN KONUŞANLARDAN OLAMAM. Ateş

DEĞER VERDİĞİNİZ İNSANLAR SİZ DEĞER VERDİĞİNİZ İÇİN DEĞERLİDİR. OYSA ONLAR KENDİLERİNİ BİR ŞEY SANIRLAR. SİZ DEĞER VERMEZSENİZ BİR HİÇTİRLER AMA BUNU AKILLARINA BİLE GETİRMEZLER. "ŞAİRİN DEDİĞİ GİBİ GÜZELLİKLERİ ON PARA ETMEZ BİZDEKİ AŞK OLMAZSA" Ateş

KIRK GÜN TAVUK GİBİ YAŞAMAKTANSA BİR GÜN HOROZ GİBİ YAŞARIM. Ateş

BU DÜNYA HERKESE YETER. YETERKİ ADAM GİBİ YAŞAMASINI BİLELİM. Ateş

TOPLUMDA KENDİNİ ŞEREFLİ GÖSTEREN ŞEREFSİZLER DÜNYA DÖNDÜKCE VAR OLACAK VE MİDE BULANDIRACAKLARDIR. Ateş

"HER ASALAK BİR SALAĞIN SIRTINDAN GEÇİNİR" İNSAN OLAN NE SALAK NE DE OLUR ASALAK. Ateş

HIRSIZLIK SADECE PARA ÇALMA İLE OLMAZ. ZAMAN PARADAN YERİNE GÖRE DAHA ÖNEMLİDİR. DAKİKALARI PARA İLE ÖLÇEMEZSİNİZ. GASP EDİLEN DAKİKALARIN HESABINI VEREMEZSİNİZ. MİLLET OLARAK BOŞA HARCANACAK NE VAKTİMİZ NE DE BOŞ ZAMANIMIZ VAR. Ateş

"KENDİM ETTİM KENDİM BULDUM KÜL GİBİ KARARIP SOLDUM EYVAH EYVAH" TÜRKÜSÜNÜ ÇALMAMAK İÇİN SİZE DEĞER VEREN DOSTLARINIZA, SİZİ SEVENLERE KULAK VERİNİZ. Ateş

TREN KALKAR GARDAN, KAÇARSA HABER GELMEZ NAZLI YARDAN. TRENDEKİ BİR GÜN AĞLAR, KAÇIRAN HER GÜN AĞLAR. EN İYİSİ TRENİ KAÇIRMAMAK. Ateş

"ZORLA YENEN AŞ YA KARIN AĞRITIR YADA BAŞ". NE YİYEN NEDE YEDİREN ŞİFA BULUR ARKADAŞ. Ateş

GÜZEL HER ZAMAN GÜZELDİR. ÇİRKİNLİK İSE BENİM İŞİM DEĞİLDİR. Ateş

DOST DOSTUN AYNASI OLMALI. AYNA KADAR DOĞRU OLAMIYORSA DOSTUNUM DİYE GEZMEMELİ. Ateş

OTOBÜS KAÇIYOR DEMİŞTİM DİNLEMEDİN. SON PİŞMANLIK FAYDA ETMEZ DEMİŞTİM TINLAMADIN. NE DEDİMSE İLTİFAT DEĞİL, GERÇEK DİYE, HOŞUNA GİTMEDİ. ANLARSIN BİR GÜN DEDİM, DALGA GEÇTİN. İŞ İŞTEN GEÇTİKDEN SONRA ANLARSIN DA, ONU DA BEN ANLAYAMAM. "GEÇER BORUN PAZARI ANCA GİDERSİN NİĞDE'YE." SÖYLEYECEK BİR SÖZÜN OLAMAZ BU DELİYE. Ateş

SEVDİĞİM BİRİSİ "BENİ SENİN KADAR AŞAĞILAYAN HİÇ KİMSE OLMADI" DEMİŞTİ. BIRAKIN AŞAĞILAMAYI İNCİLTMEK AKLIMIN KÖŞESİNDEN BİLE GEÇMEMİŞTİ. OYSA BU KİŞİ DEĞER VERDİĞİM SEVDİĞİM KİŞİLERİN BAŞINDA GELEN BİRİ. DEMEK Kİ DEV AYNASI OLMAMAK SUÇ OLUYOR. BEN SENİN DÜŞMANIN DEĞİLİM Kİ SENİ OLDUĞUNDAN FARKLI GÖSTEREYİM. BİR GÜN SANA GEREĞİNDEN FAZLA İLTİFAT EDERSEM BİL Kİ O GÜN DÜŞMANIN OLDUĞUM GÜNDÜR. Ateş

"GÜLÜ SEVEN DİKENİNE KATLANIR" KATLANIR DA ÖNEMLİ OLAN DİKENE KATLANIP, GÜLE KAVUŞABİLMEK. Ateş

İSTER ARKADAŞINIZ, İSTER SEVGİLİNİZ, İSTER AÇIK İSTER GİZLİ AŞKINIZ, İSTER DOSTUNUZ, İSTER SIRDAŞINIZ, İSTER ANNE BABANIZ, DEĞER VERDİĞİNİZ KİM OLURSA OLSUN GEREĞİNDEN FAZLA DEĞER VERMEYİNİZ. KENDİ DEĞERİNİZDEN KAYBEDERSİNİZ. Ateş

HER YÜZÜNE GÜLENİ, BOLCA İLTİFAT EDENİ DOST BELLEME. DOST, SEVİLMEME RİSKİNE RAĞMEN; DOĞRU NE İSE ONU SÖYLER, KALPTEN SEVER. ASIL DOST KENDİSİNE REVA GÖRMEDİĞİNİ KARŞIDAKİNE REVA GÖRMEYENDİR. Ateş

GERÇEK SÖZLERDEN KAÇANLAR, GÜZEL, SAHTE VE HOŞ SÖZLERE KANANLAR. ASLA ACI GERÇEKLERDEN KAÇAMAZLAR. Ateş

BENİM İÇİN SIFATINIZ NE OLURSA OLSUN. SİZİ KAYBETMEMEK UĞRUNA ASLA YALANA BAŞVURAMAM. SİZLERİ KAZANMAK İÇİN SAHTEKARLIK YAPAMAM. BENİ SEVEN DÜRÜST OLDUĞUM İÇİN SEVSİN SAHTE İLTİFATLAR İÇİN DEĞİL. SAHTE DOSTLAR VE SAHTEKARLIK BENDEN UZAK OLSUN. Ateş

SEVDİKLERİNİZİ YARGILARKEN OLAYLARA KENDİ CEPHENİZDEN BAKMAYINIZ. ALDANIRSINIZ. KARŞIDAKİNİN YERİNE KENDİNİZİ KOYABİLDİĞİNİZ SÜRECE DOĞRU YARGILAMA YAPABİLİRSİNİZ. Ateş

SİZ, SİZ OLUN, OLMAZ ÖYLE ŞEY DEMEYİN. BİR GÜN OLUR, OLUYORMUŞ DEMEK ZORUNDA KALIRSINIZ. ASLA BİRİNİ KINAMAYINIZ. KINADIĞINIZ OLAYIN, BİR GÜN BAŞINIZA GELDİĞİNİ, GÖRMENİZ HİÇ DE UZUN SÜRMEZ. ALLAH ISLAH ETSİN DEYİP GEÇİN. YOKSA, KINADIĞINIZ OLAYLA KENDİNİZ ISLAH EDİLİRSİNİZ. Ateş

"İLTİFAT; YALANIN SÜSLENMİŞ, KILIF GİYDİRİLMİŞ HALİDİR" İLTİFAT ETMEYİ BİLMİYORUM. ÇÜNKÜ YALAN SÖYLEMEYİ BECEREMİYORUM. Ateş

GERÇEKLER DOĞRU VE ACI OLUR. İLTİFATLAR SAHTE VE YALAN. GERÇEKLERDEN KAÇANLAR, İLTİFATLARA SIĞINANLAR, ACI SONDAN KAÇAMAZLAR. KURTULUŞ GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEKDEN, İLTİFATLARDAN UZAK DURMAKDAN GEÇER. Ateş

AŞIRI MAKYAJ GÜZELİ ÇİRKİNLEŞTİRİR ÇİRKİNİ GÜZELLEŞTİRİR. Ateş

DOĞRULAR VE GÜZELLİKLER MALINIZ, ÇİRKİNLİKLER VE KÖTÜLÜKLER ÇÖPÜNÜZ OLSUN. Ateş

SİGARA

OĞUZLAR Mayıs 1994

SİGARA

Ahmet ATEŞ Oğuzlar Gazetesi yazı İşleri Müdürü

İçerken güldürür

Sinsi, sinsi öldürür

İçene kendini kahraman sandırır

Şeytani bir zehri andırır

İnsana kendi kendini yandırır

Sigara içmek suç değil

Bıçak taşımakta suç değil

Fakat bıçak ve tabanca

Bir başkasına zarar verince suç

Peki, sigara bir başkasına zarar verince neden suç sayılmaz? Şimdi sormak gerek aklı ve fikri olan herkese. Hangi insanın bir başka insanı zehirlemeye hakkı var? Sigara içme özgürlüğünü savunan vatandaşlara demezler mi ki içenin içme özgürlüğü varda içmeyenin sigara içmeme özgürlüğü yok mu? Sigara içmeyenin sigara içene bir zararı yok. Peki sigara içenin içmeyene neden zararı olsun. Bir resmi daire veya aile düşünün aynı odayı on kişi paylaşıyor. Bunun beşi sigara içiyor diğer beşi içmiyor. Beş kişinin sigara içme özgürlüğü varda diğer beş kişinin sigara içmeme, zehirlenmeme özgürlüğü yok mu? Sigara içmeyen beş kişinin sigara içen beş kişiye zararı yok da, sigara içen beş kişi niye diğer beş kişiyi zehirlesin.

Sigara içenler içmeyenleri zehirleme hakkını kimden ve nereden alıyorlar?

Anti parantez kimse özgürlükten bahsetmesin özgürlüklerde sınırsız değil sınırlıdır. Çünkü bir kişinin özgürlüğünün başladığı yerde diğer bir kişinin özgürlüğü biter. Bitmiyorsa tecavüz olur. Suç teşekkül eder, cezayı gerektirir.

Anti parantez kimse özgürlükten bahsetmesin özgürlüklerde sınırsız değil sınırlıdır. Çünkü bir kişinin özgürlüğünün başladığı yerde diğer bir kişinin özgürlüğü biter. Bitmiyorsa tecavüz olur. Suç teşekkül eder, cezayı gerektirir.

Birde en çok şundan söz edilir. Yahu sigara içen akciğer kanseri, verem ve diğer hastalıklara yakalanıyor da içmeyen yakalanmıyor mu?

Yakalanıyor: Tabiî ki siz sigara içenlerin sayesinde bir ailede bir kişi sigara içiyorsa diğerlerinin ben sigara içmiyorum demesi gerçek anlamda yalan ve yanlış olur. Sigara içen kişi sadece kendisini zehirlemez evdeki hanımını çocuklarını ve diğer fertlerin hepsini zehirlenmeye mahkum eder, onların yanında sigara içtiği sürece.

Şimdi sorarım size hangi babanın kızını, hangi ananın oğlunu, hangi dedenin torununu,hangi tiryakinin tiryaki olmayanı zehirleme hakkı var?

Medeniyet deyince bazıları çıplaklık sanır, asla. Medeniyet bu ve benzeri durumlarda kendini gösterir. Medeni insan başkalarına ve kendisine saygı duyan insandır. Başkalarının haklarını gasp etmeyen temiz insandır. Hoş görülü insandır. Kendi özgürlüğüne sahip çıktığı kadar başkalarının özgürlüğüne sahip çıkan ona saygı duyan insandır.

Bir düşünür medeniyeti şöyle tarif eder. "Medeni insan karanlık da esnerken sol elinin tersi ile ağzını kapayan insandır" der. Tabiî ki bizde olduğu gibi esnerken küçük dilini karşısındakine gösteren değil.

"Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az"

Kimsenin kimseyi zehirlemeyeceği, kişilerin birbirlerine saygılı olacağı,toplum menfaatlerinin ön plana çıkacağı bencilliğin arka planda kalacağı, hoş görülü medeni toplumlara doğru.

Saygı ve sevgilerimle bir sonraki sayıda buluşmak üzere.

Sevgili okurlar Makalenin yayın tarihine bakarsanız bu günkü sigara ile ilgili kanun konusunun alt yapısını görürsünüz o tarihlerde bu yazıyı kaleme almak yürek, bilek ve cesaret isterdi. İlk sigara kanunu bile (Kanun Numarası : 4207 Kabul Tarihi : 7/11/1996 Yayımlandığı R.Gazete: Tarihi:26/11/1996 Sayı: 22829) bu makaleden 2 Yıl 6 Ay sonra çıkmıştır. O gün dile getirdik iki yıl sonra kısmen bugünse tamamına yakını kanuna konmuştur. Eh sağlık olsun 12 yıl sonrada olsa birşeyler değişmiştir. O gün dalga geçenlere duyrulur.

Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.676434.8154
Euro36.691736.8388
Takvim